Cinselliği sabote eden duygulardan uzak durun !

Cinselliği sabote eden duygulardan uzak durun !
Güncelleme:

Eşler arası ilişkide ortaya çıkan ve cinsellik açısından tahrip gücü yüksek bazı duygular vardır.

Bu duyguların analizine geçmeden önce cinsel sorunların oluşumunda çevre ve etkileşimin rolüne kısaca değinelim. Ne kadar içe dönük hatta asosyal birisi olsak bile yine de bizi kuşatan bir çevre içinde yaşarız. Psikolojik sorunların genel olarak kişi ile içinde yaşadığı çevre arasındaki karşılıklı etkileşimin bir ürünü olduğu söylenebilir. Dolayısıyla bu tür sorunlara çözüm aranırken birey kadar çevresini ve birey-çevre etkileşimini de hesaba katmak gerekmektedir. Burada çevre kavramını biraz açmamız uygun olabilir.

Bireyin en yakınlarından şu veya bu düzeyde etkileşimde bulunduğu tüm insanlar, kültürel ve sosyal doku hatta ekolojik yapı bu çevrenin unsurlarıdır. Cinsel sorunlar da diğer psikolojik sorunlar gibi kişinin kendi içinde ürettiği ve kendi başına yaşadığı sorunlar olmaktan çok çevre ile etkileşim içinde oluşan ve yaşanan sorunlardır. Cinsel sorunlarda çevre faktörünün ve etkileşimin önemini vurguladıktan sonra asıl konumuz olan eşler arası sorunlara dönebiliriz. Bir çift düşünelim; erkek ya da kadında şu veya bu düzeyde herhangi bir cinsel sorun olsun. Bu cinsel sorun yalnızca sorunlu eşle görüşülerek anlaşılabilir ya da tedavi edilebilir mi? Elbette hayır. Sorun her ne kadar yalnızca bir eşe aitmiş gibi görünse de aslında eşler arası etkileşim içinde ortaya çıkmakta ve yaşanmaktadır. Dolayısıyla sorunun anlaşılması ve çözümlenmesi için eşlerle birlikte görüşülmesi ve eşler arası etkileşimin doğasının ortaya konması gerekir.

Şimdi eşler arası ilişkiden kaynaklanan cinsel sorunlara biraz daha yakından bakmaya çalışalım. Eşler arası ilişkiler bazen cinselliği tahrip eder niteliktedir. Bu neden böyle olmakta ya da eşler bu duruma neden düşmektedir. Burada cinselliği olumsuz etkileyen özellikle iki duygudan bahsetmek gerekir. Bunlardan biri öfke diğeri de reddedilme ya da terk edilme korkusudur. Aslında çoğu zaman bu iki duygu birbiriyle ilişkilidir. Eşler genellikle bu duyguların cinselliği ne kadar kötüleştirdiğinin farkında değildirler.

Yukarıda söylenenlerden de çıkartılabileceği gibi sağlıklı ve doyurucu bir cinsellik için eşler arasında müşfik ve güvene dayalı bir ilişki şarttır. Güven özellikle kadınlar için çok daha önemlidir. Kadınlarda genellikle bağımlılığa bir eğilim vardır. Kadında güven duygusunun oluşması için eşler arasındaki ilişki kadının bu bağımlılık ihtiyacını karşılar nitelikte olmalıdır.

Güven duygusu eşlerin çocukluk dönemindeki anne baba etkileşimleriyle de yakından ilişkilidir. Anne ve babası sürekli kavga eden ya da ayrılan bir çocuğu düşünelim. Bu çocuk ister kız isterse erkek olsun erişkinlik döneminde karşı cinsle güvene dayalı bir ilişki kurması güçtür. Özellikle bu tür sorunlar kadınlar için daha da önemlidir. Çatışmalı bir aile içinden gelen bir kadında en küçük bir olay ondaki güvensizlik duygularını açığa çıkaracaktır. Güven duygusunun kadınlarda cinsel doyum kapasitesini belirleyen en önemli faktör olduğunu hesaba kattığımızda bu sorunun önemi de kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Cinsel yaşamı olumsuz yönde etkileyen bir diğer eşler arası sorun da güç-iktidar çatışmasıdır. Eşlerin birbiri üzerinde iktidar kurma ve yönlendirme çabaları çok sık karşılaşılan bir durumdur. Güç çatışmaları çoğu zaman eşlerde yoğun bir öfke duygusunu açığa çıkarır. Eşler ilişkinin başlangıcında daha kontrollü olduklarından bu tür çatışmalar zamanla su yüzüne çıkar. Güç mücadelesi bir çiftin ilişkisindeki en önemli unsur olduğu zaman yaşamın diğer yönleri önemsizleşir. Öyle ki örneğin bir erkek için eşi üzerinde hakimiyet kurmak sosyal hayatta başarı ya da iyi bir cinsel ilişkiden daha önemli hale gelebilir. İşin kötü tarafı çift bu tür duygularının sıklıkla bilincinde değildir.

Güven tesis edilemediği ya da bir güç mücadelesi yapıldığı zaman söz konusu olan gerçek ilişki değil bir sağırlar diyaloğudur. Böyle bir ilişkide eşler isteklerini ifade etmekte cesaretsizdirler. İsteklerini dile getirseler bile karşı tarafca işitilmezler.Eşler birbirlerini sabote etmek için sürekli teyakkuz halindedir. Olumsuzluklar birbirini besleyerek süregider.

Olumsuz etkileşimlerden doğan bu tür sorunların çözümü ancak uygun bir terapi ortamında mümkün olabilir. Daha önce de değinildiği gibi bu tür durumlarda yalnızca bir eşle yapılan görüşmeler sonuçsuz kalır. Her iki eşin de terapi sürecinde, daha önceden farkında olmadıkları ve cinselliği tahrip eden olumsuz duygularının bilincine varabilmeleri gerekir. Kısacası cinsel sorunlar eşler arası olumsuz etkileşimlerden kaynaklandığı zaman çözüme ancak ilişkinin düzeltilmesiyle ulaşılabilir.

Prof. Dr. Hayrettin Kara