Büyümenin yedi ölümcül günahı

Büyümenin yedi ölümcül günahı

Euler Hermes Baş Ekonomisti Ludovic Subran, \"Büyümenin 7 Ölümcül Günahı\"nı sıralıyor.

Her işletmenin amacı büyümektir. Bu birçok şekilde olabilir; kâr, gelir, pazar payı, marka veya topluluk etkisi… Kolay gibi görünüyor ama değil… Birçok faktör büyümeyi zorlaştırabilir: hızla değişen müşteriler, daha yumuşak bir pazar ve tabii ki kırılgan ekonomik politikalar. Bugün, en azından makroekonomik cephede, tünelin ucunda biraz ışık görünüyor. Herkes daha iyi günler görüleceğinden umutlu. Ancak, umut ile ilgili problem, umudun; sorular, sonuçlar ve analitikle değil, inançlar, dogmalar ve politikalarla ilgili olması. Büyüme söz konusu olduğunda ise hâlâ daha fazla soru sormaya, daha fazla sonuç görmeye ve daha fazla analitik anlayışa ihtiyaç var. Özellikle, iş, sektörden sektöre değişen başa çıkma mekanizmalarını anlamaya geldiğinde… Amerikan sanayi sektöründeki türbülanslardan Japon firmalar için pahalı enerjiye ve İngiltere’deki yapay yeniden sanayileşmeye dek (daha çok vergilerle ilgili) makro bazda büyümeyi sorgulayacak sanayi bazında 10 mikro neden tespit ettik ama sanayi bazındaki bu 10 neden dışında makro bazda görülen toparlanmanın şirketler seviyesine sirayet edememesine neden olan bazı ortak tuzaklar var gibi görünüyor. Bunlar büyümenin yedi ölümcül günahı:

Şehvet: Yıllar boyu tasarruftan sonra Avrupa, nominal GSYH’sini artıracak ilginç bir yol buldu: Bazı olağan dışı faaliyetlerden elde edilen gelirleri ulusal hesaplara eklemek! Belçika, İtalya ve Hollanda için milyarlarca Euro – ama reel ekonomi adına bir hiç.

Oburluk: Destekleyici para politikalarının sonu mu geliyor? Şirketleri kolay paradan nasıl ayıracağımızı biliyor muyuz? Bildiğimiz kesin bir şey varsa o da gelişmekte olan Asya ve Latin Amerika’da likidite krizi riskinin hâlen yüksek olduğu ve ABD’de “balon”ların oluşmaya devam ettiği.

Açgözlülük: Emtia fiyatları yatay bir seyir izledi ve bazen gerileme gösterdi. Mineraller, nadir toprak elementleri, petrol ve gaz gibi doğal kaynaklara olan talep (ve beraberinde fiyatlar) ise giderek kızışan rekabetle birlikte artış gösteriyor.

Tembellik: Her yeni gün bir ülkenin yeni bir reform açıklamasına bakılırsa reform ilan etme yeni bir küresel salgına dönüşmüş görünüyor. Problem; reformcuların, açıkladıkları yeni politikaları gerçekten hayata geçirmeye sıra geldiğinde gösterdikleri çekingenlik ve genel olarak bu reformların gevşekçe uygulanması… Sorun politik bedeller mi, inovasyon eksikliği mi?

Öfke: Yaz saatine girerken dünyanın çatışma bölgelerindeki sıcaklık da artıyor. Borsalar neredeyse hareketsiz ama “acı” çoğu insan için oldukça gerçek. Diğer yandan şirketler için caydırıcı faktörler ve riskler hâlen artıyor.

Haset: Fait du prince (keyfi kararlar) ve diğer “Tanrının işleri” yine sahneye çıkarak, şirketler – özellikle de sermaye yoğun veya egzotik yerlerde olanlar – için yatırım kararlarını çok daha çetrefilli hâle getirdi.

Kibir: Düşük-büyüme-düşük-enflasyon ortamında teselli belki de günahların en kötüsü. Ertelenen borçlar ve düşük satın alma gücü – geçici olarak – çok büyük bir problem olmayabilir ama gelecek kuşaklar bunlarla uğraşmak zorunda kalacaklar.

Tüm bu günahlarda şeytan ayrıntıda gizli ama kurtuluş da mümkün. Sadece, her seferinde bir adım atmak gerekecek.